Yolları Kesişen Okumalar..


Yolları Kesişen Okumalar, Yolları Kesişen Pazartesi’ler
Orta çağın izleri ile yüklü masalsı *Poitiers’de, küçük bir tepe üzerinde, bahçesinin bir duvarını paylaştığı on üçüncü yüzyıldan kalma kilisenin yanı başındaki, yine onun kadar eskil evi iki yıl önce satın almıştı. Çok sevdiği bu, “harika, büyülü” evdeki ikinci Noel'ini kutlamaya hazırlanıyordu Alberto Manguel.
Aralık, pazartesi, sabah
Hava çok soğuk ama güneşli. Kırağı ile örtülmüş bahçe. Kenneth Grahame’ın Söğütlükte Rüzgâr'ında, cömert Kurbağa'nın, görgüsüz Porsuk’un, Susıçanı’nın, duygusal Köstebek ile sevgili dostlarının heyecan dolu maceralarını okuyor Manguel. Ara ara penceredeki dingin beyazlığa dalıp gidiyor.
Nisan, pazartesi, ikindi
Bense on bir Nisan pazartesi ikindisinde onun, Manguel'in, Okuma Günlüğü isimli denemeler kitabında Söğütlükte Rüzgâr bölümünü okuyorum. İndiren sağanakla göllenmiş bir bahçe ve şimşeklerle yırtılan kararmış bir gök manzarası doluyor odama pencereden. Ürküyorum.
Aralık, pazartesi, öğleden sonra 
Komşuları Richard Outram üzgün; karısı Barbara’nın birkaç gün önce sonsuzluğa kavuştuğunu söylüyor Manguel’e. Barbara’nın gravürleri, Richard’ın şiirleriyle birlikte evlerinin üst katındaki duvarları süslüyor. Manguel, iki yıl önce taşınıp, Poitiers’deki evine yerleşirken Barbara’nın kendisine hediye ettiği bir manzara çalışmasının önünde. Dalgın. Manzaradan dökülen sarı-turuncu-pembe renkler solgun kış odasını biraz olsun aydınlatıyor.
“Onu bir daha göremeyeceğiz. Bir daha asla konuşamayacağız.”
“Şeylerin çekip gitmesi, bu acımasız değişiklikler kızdırıyor beni. Ben yaşlandıkça değişiklikler daha da hızlanıyor; dostlar gözden yitiyor, manzaralar darmadağın saçılıyor. Dostlarımın hep yanımda olmasını istiyorum, sevdiğim yerlerin aynı kalmasını istiyorum, sesler, yüzler, adlar boyuna yitip gitsin istemiyorum...”
Nisan, pazartesi, hâlâ ikindi
Ben de Manguel’le birlikte “şeylerin” çekip gitmesini, kendi hayatımdaki acımasız değişiklikler için ne kadar öfkelendiğimi, manzaralarımın nasıl darmadağın savrulduğunu düşünüyorum. Ve hızlanan değişikliklerle yitirdiğim dostlarımı.
Aralık, pazartesi, akşam 
“Bu akşam Noel hediyelerini paketlemeye başlıyoruz.”
Nisan, pazartesi, akşamüstü
Bahar aldatıcıdır ya hani; sürekli değişir hava. Sağanak dindi, rüzgâr sustu, gök yırtılmıyor artık. Çatılar yeniden yaldızlanıyor akşam güneşi ile.
Karşımda uzayıp giden bahçede gülümseyen bahar, bu serpilen doğum sevinci, bütün mevsimleri nasıl da saklıyor doğurgan anaçlığında; ilk sürgünleri, yeğni güz yapraklarını, çıplak kış dallarını, olgunlaşan meyveleri, toprağa düşen tohumları...
Masal yazarı Kenneth Grahame; Onun Söğütlükte Rüzgâr’ını okuyan Alberto Manguel; Manguel’in Okuma Günlüğü’nü okurken kendimden bir şeylere dokunabilen ben; gravürlerinde yaşayacak olan Barbara, kocası Richard Outram, hepimiz devr-i dâimin birer parçasıyız. Düşüncelerim de duruluyor, yatışan, sakinleşen havayla.
Biliyorum; aslında hiçbir şey ölmüyor, her şey canlı, her şey sırasını bekliyor canlanmak için.
*Batı Fransa’da, Ortaçağdan kalma yapıları ile bir şehir.