Anlatılmayan Hikâyeler


Anlatılmayan Hikâyeler Solarmış
Elma ağacının çıplak dallarına birer birer konan kuşları saymazsam, alçacık bir tepenin üzerinde tek başımayım. Oturmuş Can Yücel'in bir hikâyesini okuyorum.
"...Yakov yedi yaşında bir çocuk ve arkadaşına soruyor: İnsanlar nasıl olup da o küçücük gözleriyle her şeyi görebiliyor? Koca bir kasabayı ya da caddeyi görebiliyorlar, bütün bunlar bir göze nasıl sığar?
Peki ama Yakov diyorum ben de, şu cezaevindeki bini aşkın mahkûmun, koca koca adamların yıllardır dünyaya duydukları özlemle o kocaman olmuş gözlerini düşün bikez! Nasıl olup da bunca göz bu dört duvar arasına sığıyor?.."
Kitabı kapattım. Canıma bir acı saplandı o an. Sonra ağladım uzun uzun.
Biliyorum, anlatılmayan hikâyeler solarmış.