Başka Bir Yerde


Hindistan, Çin, Gürcistan, Rusya gibi çoğu Asya'dan, değişik ülkeler, değişik iklimlerden yaşamların sözsüz hikâyeleri duvarlar boyunca, Nuri Bilge Ceylan’ın gözünden. 
Işığın ustalıklı kullanımı ile kurgulanmış fotoğrafik ortamlar, renklerin birbirleriyle konuşuşu, sakin yüz ifadelerinde okuduğum abartısız duygular gelip hayal gücüme dokunuyorlar birer birer.
Fotoğrafları çeken Nuri Bilge Ceylan'a, dolayısıyla bana da tam karşıdan bakan bu isimsiz özneler yaşanılan hayat mücadelelerinin, zaman zaman duyulan can sıkıntılarının, içe kapanıklıkların, hüzünlerin “başka bir yerde” de olsa tanıdık haller ve durumlar olduklarını ve hiç değişmeyen “İnsan Hikâyeleri”nin dağlar kadar eski olduğunu anlatıyorlar. Şaşırmıyorum.
Yılın en uzun günüydü. İstanbul’da karşılamıştım dönenceyi. Ertesi gün, günler kısalmaya başlayacaktı güze doğru koşar adım. Ve bu en uzun günde, ben fotoğraflardaki yüzleri seyretmiyordum artık; onlar beni seyrediyordu.
“Chaplin ‘in dünyasında ‘Gülme’ ölümsüzlüğün takma adıydı” diye yazmış Berger bir yazısında. Bir gün Chaplin’in seksenli yaşlarında çekilmiş fotoğraflarına bakarken yüzündeki ifade çok tanıdık gelmiş kendisine. “Ama neden böyle olduğunu bilmiyordum”. “Sonradan hatırladım” diyor. Meğer o ifade Rembrandt’ın son otoportresindeki (Gülen Filozof) ifadeye benziyormuş.
“Ancak beş paralık bir komedyenim” diyor Chaplin; “tek isteğim insanları güldürmek.” 
Başka, bambaşka yerler... Fotoğraflar, resimler, yüzler, ifadeler... Hikâyelerse hep aynı. Dağlar kadar eski hepsi de.
Bunları yazarken satırlarıma asılıp kalıyor Chopin opus11. Bütün ezgiler de içsel yolculuklara dair değil midir?