En Uzak Yer Neresi


                                    Vaclav Nijinski'ye                                                                       
En uzak yer neresi? Ardımda bıraktığım, bir daha dönmeyeceğim yer olmalı.
Çıplak Dağda Bir Gece
Eski zamanlardan kalma bir dolunayın altında çıplak dağı seyrederken belirdi o. Tıpkı kayıp bir yıldızın parıldaması gibi.
Uykunun derinliklerinden, tanrısal karanlığın ülkesinden çıkıp geliyordu.
Musorgski dinliyorum. İç sesim.
 Kar yağıyor. Durmaksızın yağıyor kar. Dağın çıplaklığına yağıyor. Yeniden, yeniden, yeniden... Kar, erimeyen, biriken karın üzerine yağıyor. 
Gecenin büyülü aydınlığında rengârenk ışıyan billurdan bir kar küresinin tepesinde, genişçe açıyor kollarını iki yana ağır ağır; çıplak dağı kucaklamak istermişçesine. Parmak uçlarında yükseliyor. İnce bedeninin kendi çevresindeki zarif dönüşleri, şiirsel devinimleri dağın yabanıl tekdüzeliğine sonsuzluk imi işliyor. Büyük bir hayranlıkla izliyorum onu. Dönüyor, sıçrıyor, dönüyor... Tekrar tekrar dönüyor parmak uçlarında yükselerek.  Ama  nasılsa Musorgski  susuyor içimde bir zaman sonra. Dolunayın parlağı da yitiyor susuveren iç sesim ile. Gök bozarıyor sonra. 
Boylu boyunca kıpırtısız uzanıyor oracığa. Silik bir gölgeyi andırıyor şimdi. Donuk, sedef sarısı yüzünde gülüşünden hiçbir iz kalmamış. Onu yıldızların ülkesine geri götürecek Lethe ırmağının durgun sularıyla taranıyor cansız saçları. Gözlerinde suların serin karanlığı. Avuçlarında sözcüklerle anlatılamayan bir tin. 
Uykuda yaşayanların gaipten sesleri ile uğulduyor koyaklar. Buz gibi bir rüzgârla ürperiyor çıplak dağ. Nasıl şaşkınım! Şafak sökecek birazdan.
Evvel zaman içinde, kimseciklerin gitmediği uzak diyarlardan birinde; derler ki: Gündüzleri hiç hikâye anlatılmazmış. Hep geceleri anlatılırmış hikâyeler. Ben de o yüzden çıplak dağın gecesinde anlattım Nijinski’nin bendeki hikâyesini.
“Ars longa, vita brevis.”*
*Sanat uzun, (kalıcı) yaşam kısa.