“Ölüm yoktur; yalnızca görünmez bir pencereden bakar bize sevdiklerimiz.”
Paul Éluard
Yokluğun Sensiz Sararan Bir Eylül
Günlüğümün bu sayfasında ışık olsun istiyorum. Yumuşak bir güz ışığı. Bu satırlar ölüm hakkında değil, sona ermiş bir yaşamın ardından duyulan hüznün satırları olsun istiyorum.
Ölüm karşısında mekân, mesafe, yakınlık, kalıcılık algıları birbirine karışıyor tuhaf bir biçimde. “Ölülerin mekânının hiçbir yer olduğunu” okumuştum bir vakitler. Hayatta bunun karşılığı yok. ‘Hiçbir yerin’ neresi olduğunu bilmiyoruz. Ama ayrıldığımız yerde bir şeyler devam edip gidiyor, geçmişin taze izlerinde.
Hikâye anlatıcıları gitseler bile hikâyeler kalıyor geriye. O hikâyeler, daha oluşurken ölümsüzleşen öyle anlarla dolu ki, her biriyle seni yeniden yanımda buluyorum baba.
Fransızcada sevdiğim bir deyişi hatırlıyorum:
“Je peux lire en elle/lui comme dans un livre ouvert.” “Onu açık bir kitap gibi okuyorum.”
Evet, Onu okuyorum şimdi, okurken yokluğunun erişilmez sınırını aşıyorum. Gidişinden sonraki boşluklarımı anlamlandırmaya çalışıyorum belki böylece.
Son bakışı hâlâ gözlerimde; ayrılmaya hazırlanan bir göçmen kuşunkini andırıyordu. Geri dönüşsüz vedasının sessizliği süzülüyordu İstanbul’un keşmekeşi üzerinde.
Yapraklar sararıp düşüyorlar birer birer. Yokluğun, sensiz sararan bir Eylül. Sevgimse, hayatın son bulmayacağı bir mevsimde çiçekleniyor, baba.